Bir zamanlar “freelancer” denince akla kahvesini eline almış, dizüstü bilgisayarıyla kafede çalışan özgür ruhlar gelirdi. Şimdi o kahvenin yanına ChatGPT, Midjourney, DeepSeek gibi dijital “ortaklar” da eklendi. Ama bu ortaklar kahve ısmarlamıyor — iş ısırıyor. Yapay zekâ artık sadece teknolojik bir gelişme değil; işgücü piyasalarının DNA’sını yeniden yazan bir dönüşüm. Prof. Dr. Mahmut Özer’in Milliyet’teki yazısında da vurguladığı gibi, üretken yapay zekâ (Generative AI) hem işin doğasını hem de beceri beklentilerini kökten değiştiriyor. Yazının Linki: Yapay Zekânın Çevrim içi Serbest Çalışanlara Etkisi – Prof. Dr. Mahmut Özer
Özellikle çevrim içi serbest çalışanlar — yani yeni nesil dijital emekçiler — bu dönüşümün ön cephesinde yer alıyor.
CESifo’nun Temmuz 2021–Temmuz 2023 arası verilerine dayanan araştırması, 1 milyondan fazla çevrim içi iş ilanını incelemiş. Sonuçlar çarpıcı: ChatGPT’nin piyasaya çıkmasından sonraki sekiz ayda, otomasyona yatkın işler (yazarlık, yazılım, mühendislik gibi) %20,86 oranında azalmış. En çok darbe alan alan yazarlık: %30 düşüş. Onu yazılım (%20) ve mühendislik (%10) izliyor.
Benim 15 yıldır gözlemlediğim freelance piyasasında bu rakamlar hiç şaşırtıcı değil. Daha birkaç yıl önce “SEO uyumlu makale yazarım” ilanları havada uçuşuyordu. Şimdi ise aynı işi ChatGPT “ücretsiz ve limitsiz” vaatlerle saniyeler içinde yapıyor. İnsan emeğiyle yapay zekâ üretiminin birbirine karıştığı bir gri alan doğdu.
Araştırma şunu da gösteriyor: AI’ın devralmadığı işler karmaşıklaştıkça değer kazanıyor. Yani kolay işler gidiyor, kalan işler zorlaşıyor. Düşük ve orta becerili çalışanlar için bu, “ya kendini geliştir, ya sistem dışına itilir” mesajı anlamına geliyor.
Ama asıl mesele şu: Yükselen beceri beklentisi, orta sınıfın erozyonunu hızlandırıyor. Emek gelirleri düşerken, teknolojiden elde edilen kazanç az sayıda küresel şirkette yoğunlaşıyor. Kısacası, yapay zekâ küresel ekonomiye verimlilik sağlarken, gelir adaletini yerle bir ediyor. Yapay zekâ teknolojileri esasen küresel sermayenin merkezinde üretiliyor; ABD, Çin ve birkaç teknoloji devinin elinde yoğunlaşıyor. Ancak bu teknolojilerin yarattığı işsizlik ve ücret baskısı, gelişmekte olan ülkelerdeki dijital emekçiler üzerinde hissediliyor.
Upwork, Fiverr, Freelancer gibi platformlarda çalışan yüz binlerce Türk, Hintli, Filipinli serbest çalışan, yapay zekânın doğrudan rekabet alanında. Bugün Hindistan’daki bir tasarımcı, ABD’deki işverene Midjourney’le yarışıyor. Yarın aynı işverene senin yazını değil, senin tarzını taklit eden bir modelin metnini gönderecekler. Bu, dijital çağın yeni “emek ithalatı”.
Küresel ekonomide emeğin sınırları zaten bulanıktı; yapay zekâ o sınırları görünmez hale getirdi.
Yapay zekâyı yasaklamak ya da “insan dokunuşu” romantizmine sığınmak çözüm değil. Yapılması gereken, AI’ı insan emeğini tamamlayan bir araç haline getirmek. Nasıl ki muhasebede e-defter, e-fatura ve dijital beyan sistemleri mesleği yok etmedi ama disipline ettiyse, yapay zekâ da doğru entegrasyonla verimliliği artırabilir.
Bu noktada üç strateji şart:
- Eğitim ve yeniden beceri kazandırma: Üniversitelerde ve meslek odalarında “AI okuryazarlığı” dersleri zorunlu hale gelmeli.
- Gelir adaleti mekanizmaları: Teknoloji kârlarının sadece şirketlerde değil, çalışan refahında da paylaşılacağı modeller geliştirilmeli.
- Uluslararası işbirliği: Dijital emek piyasaları artık ulusal değil. Meslek örgütleri, odalar ve sendikalar bu yeni “sanal işgücü” düzeninde küresel hak savunuculuğu rolü üstlenmeli.
Yapay zekâ, tıpkı bir bilançoda olduğu gibi, aktifleri büyütürken pasifleri de artırıyor. Üretkenlik artışı bir yana, mesleklerin sınırları, gelir dağılımı ve sosyal güvenlik dengesi yeniden yazılıyor. Bu tabloyu doğru okuyamazsak, birkaç yıl sonra “freelance çalışmanın altın çağı” diye anılan dönemin bir balon olduğunu görebiliriz.
Yapay zekâ artık kapımızda değil — ofisimizin içinde. Sorun şu: Biz onu ortak mı yapacağız, yoksa o bizi işten mi çıkaracak?
Yapay zekâyı korku filmi gibi değil, bilinçli bir reform fırsatı olarak okumak gerekiyor. Tıpkı her büyük teknolojik devrimde olduğu gibi, bu dalgayı yönetenler güçlenir, yüzenler ayakta kalır, direnmeyenler boğulur.
Bu kez deniz sanal ama dalga gerçek.
Ve evet, fırtınayı durduramayız. Ama yelkeni akıllıca ayarlayabiliriz.


