2025 yılı ihracatçılar için hem fırsatlarla dolu hem de belirsizliklerle yüklü bir dönem olarak devam ediyor. Kur politikaları, küresel ticaret daralması, jeopolitik gerilimler ve maliyet baskısı gibi faktörler, ihracatçı firmaları her zamankinden daha dikkatli ve planlı hareket etmeye zorluyor. Bu yazıda, ihracat yapan ya da yapmayı düşünen firmalar için 2025’in ilk yarısındaki tabloyu özetliyor, dikkat edilmesi gereken noktaları sade bir dille anlatıyorum.
2024’te olduğu gibi 2025’in ilk yarısında da Türk Lirası üzerindeki kontrollü değer kaybı devam ediyor. Ancak artık geçmiş yıllardaki gibi ani sıçramalar yaşanmıyor.
Bu durumun anlamı şu: TL bazında ihracat hâlâ cazip. Ancak kurun durağanlaşmasıyla birlikte rekabet gücü artmak yerine sabit kalıyor. Dolayısıyla artık ihracatta sadece “kur avantajı” değil, ürün kalitesi, lojistik hızı ve dış pazar bilgisi daha fazla önem kazanıyor.
Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok ülkede ekonomik büyüme yavaşladı. Almanya, Hollanda ve Fransa gibi Türkiye‘nin en büyük ihracat pazarlarında tüketici talebi düştü. Bu ne anlama geliyor?
- İhracat miktarı değil, değeri önemli hâle geldi.
- “Fiyat kıran kazanır” devri artık zarar ettiriyor.
- Katma değeri yüksek ürünlere yönelmeyen firmalar zorlanıyor.
Artık ton değil, Euro bazlı kâr düşünülmeli.
2026 itibarıyla AB’ye yapılan ihracatta karbon vergisi uygulamaları başlıyor. Bu, özellikle demir-çelik, çimento, alüminyum ve gübre gibi sektörlerde maliyeti doğrudan etkileyecek. 2025 yılı bu dönüşüme hazırlık yılı.
- Firmaların karbon emisyonlarını ölçmesi
- “Yeşil üretim belgesi” alması
- Gümrük beyannamesinde çevresel beyanlar sunması gerekiyor.
Henüz hazırlık yapmayan firmalar, önümüzdeki yıl ihracatta ciddi dezavantaj yaşayacak.
İhracatın KDV’siz olması hâlâ avantaj. Ancak uygulamada KDV iadesi almak için:
- Evraklar eksiksiz olmalı
- Gümrük beyanları tam oturmalı
- YMM raporu güçlü hazırlanmalı
- Vergi dairesiyle sıkı takip yapılmalı
Son dönemde özellikle ihracat beyanlarının hatalı veya eksik olması nedeniyle iadelerin geciktiğini görüyoruz. Bu nedenle muhasebe ve dış ticaret departmanlarının koordinasyonu artık daha da kritik hâle geldi.
2025’te Ticaret Bakanlığı’nın destekleri devam ediyor:
- %70’e varan yurt dışı fuar destekleri
- Marka ve tanıtım harcamaları
- Yurt dışı birim kira destekleri
- UR-GE kümelenme programları
- Pazara giriş belgeleri ve danışmanlık
Ancak destek süreci hâlâ karmaşık ve yavaş. Başvuru yapan firmaların çoğu belge karmaşasından ya süreci yarıda bırakıyor ya da ödeme için aylarca beklemek zorunda kalıyor. Profesyonel danışmanlık almayan KOBİ’ler bu desteklerden yeterince faydalanamıyor.
Mevcut verilere göre Türkiye’nin ihracatta büyüme kaydettiği pazarlar:
- Rusya ve Orta Asya: Lojistik avantajı ve enerji yatırımlarıyla büyüyen pazarlar
- Afrika: Müteahhitlik projeleri ve temel tüketim mallarında yüksek potansiyel
- Körfez Ülkeleri (Suudi Arabistan, BAE, Katar): Politik normalleşmenin getirdiği yeni ticaret köprüleri
- Latin Amerika: Düşük rekabet ve kur avantajı nedeniyle Türk ürünlerine ilgi artıyor
Avrupa hâlâ en büyük pazar ama alternatif pazarlarda yerini alan kazanıyor.
E-ihracat kanalları, B2B platformlar ve dijital fuarlar 2025’te daha fazla kullanılıyor. Alibaba, Amazon, Faire gibi platformlarda yer almak isteyen firmalar:
- Marka tescil belgesini
- CE / TSE gibi uygunluk belgelerini
- Dijital katalog ve içeriklerini hazır tutmalı
İhracat artık sadece TIR ve konteyner işi değil. Dijital vitrinini kuramayan, geleneksel pazarda kayboluyor.
2025’in ihracatçısı: Pazarı bilen; Lojistik planlamasını doğru yapan; KDV, vergi ve destek süreçlerini yöneten; Kur riskini hedge eden; Yeşil üretime geçen; Ve dijitalleşen firmadır.
Kısacası artık fabrikası olan değil, sistemi olan kazanıyor.


