Genelİş GeliştirmeAdaletin Çöküşü: Tarihsel Bir Değerlendirme ve Günümüzün Gerçekleri

“Adalet mülkün temelidir” sözü, binlerce yıldır toplumların en sağlam direği olarak kabul edilen adalet kavramını özetleyen bir ifadedir. Bu söz, adaletin bir toplumun varlığını sürdürebilmesi ve huzur içinde yaşayabilmesi için ne denli önemli olduğunu vurgular. Ancak günümüzde, bu temel taşın yerinden oynandığını, adaletin belirli bir zümrenin elinde bir ayrıcalık haline geldiğini giderek daha fazla görmekteyiz. Bu durum, sadece hukukun üstünlüğünü değil, aynı zamanda toplumun tüm dokusunu derinden etkilemekte, huzursuzluk, güvensizlik ve onarılması zor yaralar açmaktadır.

Adaletin Tarihsel Kökleri ve Evrimi

Adalet kavramı, insanlık tarihinin en eski ve en evrensel değerlerinden biridir. İlk yazılı hukuk metinlerinden biri olan Hammurabi Kanunları, MÖ 1754 yılına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir ve “göze göz, dişe diş” ilkesiyle adaletin sağlanmasını amaçlamıştır. Bu ilke, her bireyin aynı yasa önünde eşit olduğunu ve suçların aynı şekilde cezalandırılması gerektiğini savunuyordu. Ancak, aradan geçen binlerce yıl boyunca, adaletin bu ilkesel yapısı, toplumsal güç dinamiklerinin etkisiyle bozulmuş ve eşitlikten uzaklaşmıştır.

Roma Hukuku, Batı dünyasında hukuk sistemlerinin temelini oluştururken, adaletin yalnızca belirli bir sınıfa hitap ettiği eleştirilerine maruz kalmıştır. Roma İmparatorluğu’nda, köleler ve yoksullar için adalet kavramı, neredeyse tamamen geçersizdi. Bu dönemde adalet, daha çok iktidarın ve zenginlerin çıkarlarını koruyan bir mekanizma olarak işlev görüyordu. Bu eğilim, Orta Çağ’da da devam etmiş, feodal sistemin etkisiyle adalet, sadece soyluların ve kilisenin denetiminde olmuştur. Halkın büyük bir kısmı, adaletin sağladığı korumalardan yoksun bırakılmıştır.

Modern Dünyada Adaletin Eşitsizliği: Bir Çifte Standart Meselesi

Günümüzde adaletin temel prensibi, herkesin yasa önünde eşit olmasıdır. Ancak bu ilke, özellikle modern toplumlarda büyük bir çelişkiyle karşı karşıyadır. Hukukun üstünlüğü kavramı, evrensel bir değer olarak kabul edilse de, bu ilkenin pratikte ne kadar uygulandığı sorgulanmalıdır. Özellikle vergi ve finansal sorumluluklar konusunda yaşanan çifte standartlar, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biridir.

Günümüzde büyük iş insanlarının milyonlarca lira vergi borcu olmasına rağmen, lüks yaşamlarına devam edebilmeleri, adalet sisteminin ne kadar adaletsiz olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu kişiler, güçlü bağlantıları ve finansal güçleri sayesinde adaletin onlara farklı bir şekilde uygulanmasını sağlayabilmekte, yasal boşlukları kullanarak borçlarını erteleyebilmekte veya hiç ödememektedir. Buna karşın, küçük bir borcu olan sıradan vatandaşlar, borçlarını ödeyemediklerinde ciddi yaptırımlarla karşılaşmakta ve hayatları alt üst olmaktadır. Bu durum, adaletin sadece güçlülerin ve ekonomik açıdan üstün olanların hizmetinde olduğunu göstermekte, toplumsal huzursuzluğa neden olmaktadır.

Adalet Saraylarının İç Yüzü: Bir Simgenin Değişen Anlamı

Adalet sarayları, yüzyıllardır adaletin simgesi olarak kabul edilmiştir. Ancak bu görkemli yapılar, içinde yaşanan gerçeklerle örtüşmediğinde, anlamlarını yitirirler. Adaletin sadece bir gösteriş unsuru olarak kalması, toplumun büyük bir kesimini hayal kırıklığına uğratır. Adalet sarayları, sadece fiziksel yapılar olarak değil, aynı zamanda adaletin herkese eşit bir şekilde ulaştığı bir sistemin sembolü olmalıdır. Ancak ne yazık ki, bu sarayların kapıları, adaleti arayan sıradan vatandaşlar için çoğu zaman kapalı kalmaktadır.

Bu durum, adalet saraylarının iç yüzünü gözler önüne serer. Bir yanda, güç ve servet sahiplerinin lehine işleyen bir sistem varken, diğer yanda sıradan insanların adalet arayışları çoğu zaman sonuçsuz kalmaktadır. Bu eşitsizlik, adalet saraylarının sadece birer sembol olmaktan öteye geçemediğini, gerçek adaletin ise çoğu zaman erişilemez bir hedef olarak kaldığını ortaya koymaktadır.

Adaletsizliğin Topluma Derin Etkileri

Adaletin bozulduğu bir toplumda, güvensizlik ve huzursuzluk derinleşir. İnsanlar, devletin kendilerini koruyacağına olan inançlarını yitirirler ve kendi başlarının çaresine bakmaya başlarlar. Bu durum, toplumsal dokuyu zayıflatır ve zamanla toplumsal bir çöküşe zemin hazırlar. Adaletin olmadığı bir toplumda, ne hukukun üstünlüğünden ne de barıştan söz edilebilir. Adaletsizlik, toplumu derinden yaralar ve toplumun farklı kesimleri arasında derin çatışmalara yol açar.

Toplumun farklı kesimleri arasındaki bu çatışmalar, sadece bireyler arasında değil, aynı zamanda devlet ile vatandaşlar arasında da güvensizlik yaratır. Bu güvensizlik, toplumsal sözleşmenin zayıflamasına ve nihayetinde toplumun çöküşüne neden olabilir. Adaletin olmadığı bir toplumda, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler derinleşir, bu da toplumsal huzurun bozulmasına yol açar. Bu nedenle, adaletin korunması ve yeniden tesis edilmesi, toplumun uzun vadeli istikrarı için hayati öneme sahiptir.

Çözüm Yolları ve Adaletin Yeniden Tesisi

Adaletsizliğin ortadan kaldırılması ve toplumda adaletin yeniden tesis edilmesi için öncelikle hukuk sisteminin herkes için eşit ve şeffaf bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü, sadece bir kavram olarak kalmamalı, aynı zamanda pratikte de uygulanmalıdır. Vergi borçları konusunda yaşanan çifte standartların ortadan kaldırılması, adaletin yeniden tesis edilmesinde önemli bir adım olacaktır.

Devlet, bu tür çifte standartlara karşı daha katı önlemler almalı ve vergi borçları konusunda herkese eşit muamelede bulunmalıdır. Bu, sadece ekonomik adaletin sağlanması için değil, aynı zamanda toplumun devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi için de önemlidir. Ayrıca, devletin sosyal adalete verdiği önem artırılmalı ve dezavantajlı grupların korunması için özel önlemler alınmalıdır. Bu, toplumsal eşitliğin sağlanmasında ve toplumun tüm kesimlerinin adaletten faydalanmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Adaletin Önemi ve Hepimizin Sorumluluğu

Adalet, sadece bir kavram değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Adaletin olmadığı bir toplumda ne hukuktan ne de barıştan söz edilebilir. Bu nedenle, adaletin tesis edilmesi ve korunması için hepimizin üzerine düşen görevler vardır. Adaletli bir toplum, sadece bireyler için değil, tüm insanlık için daha yaşanabilir bir dünya demektir.

Adaletin yeniden tesisi için sadece devletin değil, aynı zamanda bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının da aktif rol alması gerekmektedir. Toplumun tüm kesimleri, adaletin korunması ve eşitliğin sağlanması için birlikte çalışmalıdır. Adalet, sadece bir devlet politikası değil, aynı zamanda bireylerin ve toplumun ortak bir sorumluluğudur. Bu sorumluluğu yerine getirmek, gelecekte daha adil ve eşitlikçi bir toplum inşa etmemize yardımcı olacaktır.

Günümüzün Adalet Sorunları ve Çözüm Önerileri

Günümüzde adaletin karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri, adalet sisteminin eşitlik ilkesine aykırı olarak işleyiş göstermesidir. Bu sorunların çözülmesi için, hukuk sisteminin yeniden yapılandırılması ve tüm vatandaşlar için eşit bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Adaletin sağlanması, sadece yasaların uygulanmasıyla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerinin adalet sistemine erişimini sağlamalıdır.

Çözüm olarak, adalet sisteminin daha şeffaf ve hesap verebilir hale getirilmesi, yargı bağımsızlığının korunması ve toplumun her kesiminin hukuk sistemine güven duymasının sağlanması gerekmektedir. Ayrıca, adaletin sadece yasal bir mesele değil, aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk olduğu unutulmamalıdır. Bu sorumluluğu yerine getirmek, adaletin korunması ve güçlendirilmesi için hepimizin katkıda bulunması gereken bir görevdir.

Sizce, günümüzün en büyük adalet sorunları nelerdir ve bu sorunlara nasıl çözümler bulunabilir? Adaletin yeniden tesis edilmesi ve toplumun her kesimi için eşit bir şekilde sağlanması için neler yapılabilir? Bu soruların yanıtları, gelecekte daha adil bir toplum inşa etmemize yardımcı olacaktır.

Yazar Ayhan YILMAZ, SMMM/CPA

1986 doğumlu Ayhan YILMAZ, Türkiye’nin ilk İngilizce ağırlıklı proje meslek lisesi, Manisa Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, Dış Ticaret bölümünü, devamında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dış Ticaret bölümü, Muğla Sıtkı Koçman Yabancı Diller Yüksekokulu, İngilizce Eğitmenlik ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İktisat Fakültesi‘nden lisans düzeyinde mezun olup, 2020 yılında S.M.Mali Müşavir unvanını almıştır. 2024 yılında Dünya’nın en iyi Devlet Üniversiteleri listesinde 260. sırada yer alan Lisbon Üniversitesi‘nde MBA (Uluslararası Yönetim Yüksek Lisansı)‘na başlamıştır. İleri derecede İngilizce ve temel seviyede İspanyolca ve Bulgarca bilmektedir. Hayat boyu öğrenme felsefesini merkezde tutarak çalışmalarına devam eden Ayhan YILMAZ hakkında detaylı bilgi için kendisiyle irtibata geçebilirsiniz.

https://www.ayhanyilmaz.net/wp-content/uploads/2022/07/logo_white_small_03.png

AyhanYilmaz.Net web sitesine yayımlanan yazı ve fotoğraflarla ilgili saklı olan telif haklarınızla ilgili ayhan@ayhanyilmaz.net ile irtibata geçebilirsiniz.

Tüm Hakları Saklıdır © 2022