Dış ticaretimiz, baskılanan döviz kurunun etkisiyle ithalatı artırırken ihracatı ise azalttı. Seçimler tamamlanıp yeni Cumhurbaşkanlığı kabinesi açıklandıktan sonra, yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, “rasyonel” politikalara dönülmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade ederken bu güne kadar uygulanan eski Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin NEBATİ‘nin “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım“‘ının ise sonu geliyordu.
Ülkemizin mevcut durumda 300 milyar dolarlık bir döviz açığı var. Bu açığı dikkate alarak, Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan Mayıs ayı, Ocak-Mayıs 2022 ve Ocak-Mayıs 2023 verilerinden yola çıkarak dış ticaretimizi analiz etmeye çalışalım. Geçtiğimiz yıl Türkiye, 253.4 milyar dolarlık ihracat ve 343.1 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Yani dış ticaret açığımız 89.7 milyar dolarla rekor bir seviyeye ulaştı. Hükümet yetkilileri ise dış ticaret verileri açıklarken genellikle ihracat rekorlarından bahsederken, her nasılsa ithalat rekorlarını anlatmayı atlayabiliyorlar.
Mayıs 2023‘te, geçen yılın aynı ayına göre aşağıdaki gibi dış ticaret verileri kaydedildi:
- İhracat, %14.4 artarak 21 milyar 651 milyon dolar oldu.
- İthalat, %16.0 artarak 34 milyar 312 milyon dolar olarak gerçekleşti.
- Dış ticaret hacmi ise %15.3 artarak 55 milyar 963 milyon dolar olarak kaydedildi.
2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde ise geçen yılın aynı dönemine göre şu şekilde bir değişim oldu:
- İhracat, %0.2 artışla 102 milyar 521 milyon dolara yükseldi.
- İthalat, %8.9 artarak 158 milyar 625 milyon dolar olarak gerçekleşti.
- Dış ticaret hacmi ise %5.3 artışla 261 milyar 146 milyon dolar oldu.
Ayrıca, 2023 yılı Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre aşağıdaki değişiklikler kaydedildi:
- İhracatın ithalatı karşılama oranı, 0.9 puan azalarak %63.1’e düştü.
- Enerji hariç, ihracatın ithalatı karşılama oranı, 7.1 puan azalarak %70.1 oldu.
- Enerji ve altın hariç, ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %4.6 puan azalarak %77.4 olarak gerçekleşti.
Mayıs ayında ana ihracat kategorileri içerisinde yatırım ve sermaye mallarında büyük bir artış yaşandı ve aylık bazda %37.3’lük bir büyüme kaydederek rekor kırdı. Otomotiv sektörü 3 milyar dolar, kimya sektörü 2.5 milyar dolar, hazır giyim sektörü 1.7 milyar dolar, elektrik elektronik sektörü 1.4 milyar dolar ve çelik sektörü 1.3 milyar dolarlık ihracat katkısıyla öne çıktı. Ancak, dış ticaret açığındaki artışla birlikte ithal tüketim mallarında ise %75’lik çok büyük bir büyüme gerçekleşti. Yatırım ve sermaye malları ithalatı ise %50.8 oranında artış gösterdi. Aramalı/hammadde ithalatındaki artış, Merkez Bankası’nın günlük olarak sıkılaştırdığı kurallarla %5.6 oranında sınırlı kaldı. Bu bilgiler, Ticaret Bakanlığı’nın web sitesinde yer alan “Geniş Ekonomik Grupların Sınıflaması Göre İhracat ve İthalat Tabloları“ndan alınmıştır.
Bu durum ne yazık ki alarm verici bir şekilde devam ediyor. Ülkemizin 12 aylık cari işlemler açığı 54.2 milyar dolar ve 2023 yılının ilk 5 ayında dış ticaret dengesinin -56.104 milyar dolar olarak gerçekleşmesi, ihracata dayalı büyüme modelinin olumsuz sonuçlarını gösteriyor. İthalat artışıyla birlikte kazanan taraf Maliye oldu. Geçtiğimiz yıl Gümrük Vergisi olarak 76 milyar 517 milyon TL, ithalatta alınan Katma Değer Vergisi olarak 578 milyar 965 milyon TL ve Özel Tüketim Vergisi olarak 419 milyar 791 milyon TL (ÖTV’nin tamamı ithalatla ilgili olmasa da küçük bir kısmı yurt içine ait) vergi tahsilatı yapıldı.
Merkez Bankası, döviz kurunun artışını engellemek için rezervlerini tüketerek ihracatçıların dövizlerini bir kısmını bozdurma zorunluluğu getirdi. Ne yazık ki, ülkemizde kural koyucular ihracat yapabilmenin ancak ithalat yapmayı gerektirdiği gerçeği göz ardı ediliyor yada görmekten kaçınıyorlar. İhracatçılar, ihracat faaliyetlerinden elde ettikleri dövizlerin belli bir kısmını Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na bozdurmak zorunda kaldı ve ne yazık ki bazıları üretimleri için kullanacakları hammaddeleri ithal edebilecek için bir kaç gün sonra 1 dolar alabilmek için 3 TL daha fazla maliyete katlanarak tekrar döviz almak zorunda kaldı.
Türkiye’nin ihracat değeri 2010 yılında 1.02 dolar/kg seviyesindeydi, yani yaklaşık olarak 1 kilogram ihracat için 1 dolar gelir elde ediliyordu. Ancak bu rakam şu anda 1 doların altına düşmüş durumda. Üstelik yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki payı sadece %3 seviyesinde bulunuyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi‘nin kayıtlarına göre, ihracatçı şirket sayısı 110.000‘i aşmasına rağmen, bu sayının büyük bir kısmı dönemsel ihracatçılardan oluşuyor. Her ay düzenli olarak ihracat yapan şirket sayısı sadece 30.000 olarak kaydediliyor.
Kuru baskılamaya dayalı olan sistem, başarılı olamamış ve bu yanlış politika nedeniyle döviz rezervlerimiz büyük zarar görmüş görünmektedir. Bu boşa harcanan rezervleri yerine koymak, çok yüksek maliyetlere katlanmayı ve yapısal reformların etkin değerlendirilebileceği uzun bir sürecin neticelenmesini gerektiriyor. Rekabetçi olmayan bir kur, ihracatı duraklatırken ithalatı hızla artırmıştır. Kurun sabit tutulma çabası, ithalatçıların ileriki yıllarda yapmayı planladıkları ithalatları öne çekmelerine yol açmıştır. İthal tüketim malları ithalatında %75‘lik bir artış gözlemlenmesi de bu durumun sonucudur.
Yeni dönemde döviz açığını kapatmak mümkün olmazsa, fiziksel döviz sıkıntısı yaşanabilir. Ayrıca, ikili kur sistemine başvurulabilir (zaten mevcut ancak makas daha da açılabilir), ilaç gibi bulunamayan ürünlerin sıkıntısı artabilir ve akaryakıt kıtlığı yaşanabilir.
Umuyorum ki tüm olumsuzluklar yaşanmayacak ve mevcut krizden Türkiye ekonomisi daha güçlü olarak çıkmayı bilecektir.