Vergi dairesinden gelen telefonlara alışkınız aslında. Ama son zamanlarda yaşananlar, artık mükelleflerin gözünde vergi dairesi memurlarını “WhatsApp denetmeni” gibi görmeye başladı. Arıyorlar, bilgi istiyorlar, yönlendiriyorlar, düzeltme talep ediyorlar… Gönül ister ki bu uygulama “resmi bir prosedür” olsa, biz de işin ne olduğunu, ne olmadığını bilebilsek…
Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım: Son zamanlarda vergi dairelerinden gelen bu telefonlar, resmi olarak “izaha davet uygulaması” kapsamında yapılmıyor. İzaha davet, Vergi Usul Kanunu’nun 370. maddesiyle çerçevesi çizilmiş, usulü, süresi, cezası belli bir prosedürdür. Devlet, “gel kardeşim, şu durum hakkında ne diyorsun?” der, sen de istersen yazılı, istersen sözlü açıklamanı yaparsın. Beğenilirse ceza kesilmez, beğenilmezse de yine seni anlamaya çalışır. Bu uygulama, modern vergi sistemimizde “önleyici denetim” mantığıyla getirilmiş bir güzel örnektir.
Ama bu aralar olan şey başka… Bir sabah telefon çalıyor:
– “Alo, vergi dairesinden arıyoruz. Şu beyannamenizde şöyle bir durum var. Siz bir düzeltme verseniz iyi olur…”
Durun bir dakika! Bu bir nezaket mi, yönlendirme mi, yoksa zımni bir tehdit mi? Bir memur telefonda böyle bir yönlendirme yapınca ne yapmalı mükellef? Memuru kırmamak için “tamam düzeltirim” dese, kendiliğinden pişmanlık beyanı mı olmuş oluyor? Yoksa bunun adı, gönüllü mükellef davranışını teşvik etmek mi? Yazılı bir talep yok. Sadece bir telefon… Bu yüzden birçok mükellef “pişmanlık” müessesinden faydalanarak düzeltmesini veriyor. Çünkü biliyor ki, eğer bu arama yazılı olsaydı, artık “pişmanlıktan” faydalanamazdı. Vergi ziyaı cezası yüzde 20’den başlar, yüzde 50’ye, hatta 100’e kadar giderdi.
Bu durumda mükellefler soruyor: “Devlet bana yazı göndermedi ki, ben kendi isteğimle beyan verdim, neden ceza?” Evet, haklısın sevgili mükellef. Ama devletin cevabı da hazır: “Biz de seni arayıp biraz düşündürdük o kadar.”
Bu telefonlar bir başka açıdan da dikkat çekici: Ne bir inceleme başlatılıyor, ne bir tutanak tutuluyor. Ama sonuç alınıyor. Çünkü telefonun ucundaki sesin bir “vergi denetimi” gibi etki yarattığı bir ülkeyiz biz. “Mükellef beyannameyi düzeltti mi?” – Evet “Peki neden?” – Çünkü korktu!
Vergi dairesi açısından bakarsanız mükemmel bir sistem: Sıfır yazılı tebligat, sıfır hukuki yük, sıfır tartışma. Ama karşılığında tahsilat var. Hem de hiç fena sayılmayacak oranlarda.
Bu telefonlu yönlendirme sistemi, aslında Maliye’nin “yumuşak gücü” haline geldi. Ne askeri güç gibi korkutuyor, ne de tamamen gönüllü bir sistem. Ama mükellef üzerinde etkisi büyük. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde bu uygulama, deyim yerindeyse “gelmeden gelen inceleme” gibi çalışıyor. Ve kabul edelim: İşe yarıyor. Daha çok beyan düzeltiliyor, daha çok vergi tahsil ediliyor. Ama bu uygulama aynı zamanda vergi dairesinin kurumsal imajına, mükelleflerin devlete olan güvenine de gölge düşürebiliyor.
Devletin gönüllü uyum hedefi güzel, destekliyoruz. Ama bu hedefe ulaşmak için yöntemlerin de yasal çerçevede, şeffaf, öngörülebilir ve denetlenebilir olması gerekir. Telefonla yapılan yönlendirme, belki iyi niyetle yapılıyor ama uzun vadede güveni zedeliyor. Her şeyin dijitalleştiği, sistemlerin entegre olduğu bir dönemde, “alo” ile başlayan bir süreç “vergi tahakkuku” ile bitiyorsa, burada durup düşünmemiz gerekiyor. Vergi mükellefi cezadan korkmamalı, sistemden emin olmalı. Vergi dairesi de mükellefe “güvenilir bir danışman” gibi yaklaşmalı, gizli denetmen gibi değil. Yoksa yakında mükellefler telefonun ucundaki memura “sizin yetkiniz ne tam olarak?” diye sormaya başlar.
Siz de bu yazıyı okuduktan sonra vergi dairesinden gelen bir telefonla karşılaşırsanız, önce bir derin nefes alın…
Sonra düşünün: Bu bir izaha davet mi? Yoksa sadece vergi sistemimizin yeni “gönül işi” mi?