Bir gün ormanda yürüdüğünüzü düşünün ve gözünüz doğrudan en yüksek ağaca takılıyor. Boyu Everest’e meydan okuyor resmen! “Vay be!” diyorsunuz, “Nasıl da uzamış!” Ama o ağacı o noktaya getiren güneşi, yağmuru, toprağı, hatta ağacı kesmeye üşenen oduncuyu hesaba katıyor musunuz? Tabii ki hayır! Bizde başarı hikayesi dinlerken de aynısı oluyor zaten: Zirvedeki adama hayran kalıyoruz ama arka plandaki görünmez kahramanları hiç sallamıyoruz!

Malcolm Gladwell’in Çizginin Dışındakiler (Outliers) kitabı da işte tam bu noktada bize sağlam bir tokat atıyor. Başarı sadece yetenekle açıklanabilir mi? Tabiki açıklanmaz! Başarı dediğin şey, şans, çevre, fırsat ve doğduğun yıl gibi garip kombinasyonların bir araya gelmesiyle oluyor. Hadi gelin, bu başarı masallarını biraz sorgulayalım.

Bizim millet olarak başarıya bakış açımız çok net: Başarılıysan kral adamsın, başarısızsan beceriksizsin! Mesela, bir adam milyarder olmuşsa, “Vay be, ne çalışmış!” deriz. Ama kimse demez ki “Bu adamın babası holding patronu, annesi de zaten para basıyor.” Yok yok, başarıyı tamamen kişisel zannediyoruz. Oysa Gladwell diyor ki, “Başarıya sadece bireysel bir pencereden bakmak, ceviz kıracağıyla fındık kırmaya çalışmak gibi bir şeydir.” Düşünsenize, bir futbolcu düşünelim: 6 yaşında mahallede top peşinde koştururken keşfedilmiş. Yetenek var mı? Var. Ama o yetenek tek başına ne işe yarar? Hiç! Onu keşfeden hoca, ailesinin desteği, okuldaki spor imkanları olmadan o çocuk ne yapar? Hâlâ plastik topla apartman önünde röveşata deniyordur!

Malcolm abimizin bir diğer bomba teorisi de Matthew Etkisi. Diyor ki: “Olanın daha da olur, olmayanın elindekini de alırlar.” Bak sen şu işe! Yani zaten avantajlıysan daha da avantajlı olursun, garibanın da yüzüne bakmazlar. Hani zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış ya, aynen öyle. Mesela Kanada’da hokey oyuncularının çoğu ocak, şubat ve mart doğumluymuş. Neden? Çünkü yaş gruplarına göre yapılan sınıflandırmalarda, yılın başında doğan çocuklar daha iri ve güçlü oluyor. Haliyle koçların gözüne daha fazla batıyorlar. “Bu çocukta iş var!” deyip daha fazla antrenman veriyorlar. Bak sen şu Kanada’nın torpiline! Bizde de aynısı var aslında. Torpille işe giren çocuk birden bire “işin ehli” oluveriyor, makam arabasında camı aralayıp baklava yiyor. E garibanın da elindeki ekmek kadayıfını da alıp üstüne kaymak koyuyorlar. Sonra da dönüp başarı hikayesi diye anlatıyorlar. Ya sabır!

Bir de şu 10.000 Saat Kuralı var. Gladwell abimiz, bir konuda uzmanlaşmak için 10.000 saat pratik yapmanın şart olduğunu söylüyor. Beatles da öyle yapmış işte. Hamburg’da yıllarca gece kulüplerinde çalıp söylemişler. “Para yok ama müzik var!” diyerek çatır çatır çalmışlar. Bill Gates desen daha gençken bilgisayara erişmiş. Erişmek de ne kelime, bildiğin bilgisayarın içinde yaşamış! Bizdeki karşılığı? Ahmet amcanın oğlu Ali, 15 yıl boyunca mahallede PES oynamış ama hala “Yenge, çayı demledin mi?” sorusunu bile çözemiyor. Bırak 10.000 saati, 100.000 saat oynasa dünya şampiyonu olamaz. Niye? Çünkü elinde doğru fırsat yok!

Malcolm Gladwell, Asyalıların matematikteki başarısını tarım kültürüne bağlıyor. Özellikle pirinç tarımı yapan toplumlarda sabır, disiplin ve çalışkanlık öyle bir hayat tarzı olmuş ki, matematik problemleri bile bunların yanında şaka kalıyor. Bizde? Bırak matematiği, pilavı bile tutturamıyoruz! İki su bir pirinç kuralını yanlış yapıp “Abi, lapa olmuş bu ya!” diyoruz. Disiplin desen ancak memur zihniyetinde var; sabır desen o da trafikte sıfır! Matematikte neden başarılı olamıyoruz? Çünkü pratik yapmıyoruz, azıcık uğraşınca da “Bu iş bana göre değil” deyip bırakıyoruz.

Sonuç olarak, başarı dediğin şey sadece bireysel çabayla olmuyor. Yani tek başına ağacı öveceğine, onu büyüten ormanı da gör! Koca çınarın arkasında kaç tane yağmur, kaç tane güneş var, kimse bilmiyor. Başarı dediğin şeye tek pencereden bakarsan, sadece ağacın boyuna hayran kalırsın. Başarı hikayesi dinlediğinizde “Vay be, adam yapmış!” demeden önce bir düşünün: Arka planda kaç kişinin emeği var, kaç şans faktörü devreye girmiş? Başarı bazen çalışmaksa, bazen de doğru yerde doğru zamanda bulunmaktır.

Yani demem o ki: Her uzun ağacın arkasında, onu büyüten koca bir orman vardır. Koca çınar olmak istiyorsan, hem yağmura hem güneşe hazırlıklı olacaksın! Unutma: Tek başına başarı yok, takım oyunu var! 😉

Yazar Ayhan YILMAZ, SMMM/CPA

1986 doğumlu Ayhan YILMAZ, Türkiye’nin ilk İngilizce ağırlıklı proje meslek lisesi, Manisa Anadolu Ticaret Meslek Lisesi, Dış Ticaret bölümünü, devamında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Dış Ticaret bölümü, Muğla Sıtkı Koçman Yabancı Diller Yüksekokulu, İngilizce Eğitmenlik ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İktisat Fakültesi‘nden lisans düzeyinde mezun olup, 2020 yılında S.M.Mali Müşavir unvanını almıştır. 2024 yılında Dünya’nın en iyi Devlet Üniversiteleri listesinde 260. sırada yer alan Lisbon Üniversitesi‘nde MBA (Uluslararası Yönetim Yüksek Lisansı)‘na başlamıştır. İleri derecede İngilizce ve temel seviyede İspanyolca ve Bulgarca bilmektedir. Hayat boyu öğrenme felsefesini merkezde tutarak çalışmalarına devam eden Ayhan YILMAZ hakkında detaylı bilgi için kendisiyle irtibata geçebilirsiniz.

https://www.ayhanyilmaz.net/wp-content/uploads/2022/07/logo_white_small_03.png

AyhanYilmaz.Net web sitesine yayımlanan yazı ve fotoğraflarla ilgili saklı olan telif haklarınızla ilgili ayhan@ayhanyilmaz.net ile irtibata geçebilirsiniz.

Tüm Hakları Saklıdır © 2022